ŞEBNEM BAHAR ART & DESIGN GALLERY

Burhan Doğançay - Broadway / Lafayette Sergisi

HAYATI FISILDAYAN DUVARLAR

Kendi menzilindeki yorgun ömürlerin de, çocuk sevinçlerinin de belleğiydi sokaklar; geçip giden gölgelerin, suretlerin, seslerin...

Sokakların yüzleriydi duvarlar ve yaşamın ritmi o yüzlere kodlanan afişlerde çoğalırdı. Kuşağımızın yoksulluk ve savaş karşıtı, barışa ve özgürlüğe özlemle yüklü protest manifestolarını ve içimizde durmadan çoğalan ütopik şarkı “İmagine”i dışavururduk duvar afişlerinde. Simgelerle, logolarla, protest metinlerle donatılmış afişler, onu duvarlara yapıştıranların iletilerini sunar ve ideolojik denetim alanlarının duvarlardan başlayarak sokaklara etkin olan sınırlarını da belirlerdi. Üst üste yapışan afişlerin slogan yüklü çığlığı, en üsttekinin ucunu yırttığınızda alttakinden duyulurdu. Sahi, her afişin hayata dokunduğu yerde açılan pencerelerden kaç bin kaç yüz sözcük ve duygu dökülürdü?

Doğançay’ın sergisini izlediğimde, günlerce kolaj sanatını ve bu sanatın öncü özelliklerini düşünmeye başlamıştım. Parça bütün ilişkisinin göstergeleriyle düşselliğin sınırlarını yeniden çizen kolaj tekniğinin Doğançay resminin yüzeyinde yarattığı görsel efektlerle ve etkilerle nesnelerin soyut biçimlere dönüşümünü, bu dönüşümün büyülü dünyasını ilk kez o zamanlar tanımıştım.

Sınırsız görme biçimleri sunuyordu Doğançay. Onun sezgilerini ve duygularını boyutlandıran, çoğaltan bu resimler, görsel algımızı çeşitlendirerek varsıllaştırıyordu. Sanatın sınırlarını genişleten ve yapıtlarının bütünselliğini dünyaya yeniden bakarak kuran bu sanatçı çok etkilemişti beni. Yaşamın kıyısından tuvallerin içlerine doğru sıkışan her parça, kendinden başka elemanlara eklendikçe, daha bir devindiriyordu yüzeyleri. Resmin bütününe etkin olan estetik, parçanın özüyle devinim kazanıyordu. Küçük an’ların yaşamı çoğaltan soluklanışını duyumsatıyordu sanki. Yontusal etkinin resme katıldığı yerde daha da çoğalıyordu görsellik. Estetik arayışın etkin olduğu tutanaklardı bu resimler. İnsanlığın en eski kalıtlarından olan mozaiğin, kolajın başlangıcı olduğunu duyumsatıyordu sanki.

Resme sığmayan, tuvalin dışına taşan yaşam kesitlerini sunuyordu kolajlar. Perspektifin klasik etkilerini yıkarak, bizi özgür bakış eylemleriyle buluşturuyordu. Yıllar sonra öğrendim; kübizm akımını devindiren, dinamizm katan ve düşleri varsıllaştırarak çağdaş sanatı etkileyip tetikleyen de kolajmış. Bir çeşit oyun aslında kolaj; yaşamı yeniden denemenin ve estetikle, yabancılaştırmayla çoğaltmanın sanatsal oyunu.

1962’de yerleştiği New York’ta 39 yıl yaşamıştı. 1975’te uzun bir yolculuğa çıkarak 114 ülkeyi gezmiş ve “Dünya Duvarları” fotoğrafları projesini gerçekleştirmişti. 1982’de bu proje kapsamındaki ürünlerini Paris’teki Georges Pompidou’da “Fısıldayan Duvarlar” adıyla sergilemişti. Guggenheim Müzesi’nin koleksiyonuna alınan ilk yapıtından bu yana 69 önemli dünya müzesinde yer aldı resimleri. Bıkmadan, usanmadan dilini okuduğu duvarlarla yol arkadaşlığı etti. Duvarların belleğinin seceresini tuttu. Kolaj tekniğinin olanaklarıyla bütünlenen yapıtları; soyut-kavramsal bir sanatın çok boyutlu varsıllığını sundu. Yeteneğini ve sabrını yitirmeden biriktirdi kendini. Kendine özgü bir biçemin ve estetiğin yaratıcısı oldu.